21 Şubat 2008 Perşembe

neden bu gece bu denli bana zıtsın anlamıyorum!! yazdığım üçüncü yazıyı da kaydetmeden edemeden sildin... yürek sızılarımı yansıtmıştım oysaki bütün açık yürekliliğimle ama ona bile izin yok! gizlilik ve yalnızlıklarım, yürek sızılarım, acılarım yine bende gizli. yine bende saklı... bunu yazıyla bile aktaramamaktan bahsediyorken anlatmam mümkün olmuyor! tekrar deniyorum umarım bunda olur...
bu akşam o denli yandı ki yüreğim, o denli yalnız kaldım ki bunlar üç yazıda anlatıldı ve bunları yeniden cümlelere dökmek inanılmaz derecede zor! ama denemekte fayda var:


yangın yeriydi yüreğim. tarifi imkansız acılarla yanmış ve küllerini taşımaktaydı elinde kalan son varlık olarak.. o da esen her yelle savrulmaktaydı dörtbir yana. bu akşamda o rüzgarlardan biri savurmuştu küllerimi erişilmez noktalara... alışkın olduğum bu durum neden bu denli acıtmıştı yüreğimi anlamlandıramadım ama acımıştım işte. belkide hakkım olmadan ve hakkım olmadığını unutarak yeni umutlar beslemiştim yeni dostluklara ümit besleyerek.. ama olmuyor işte gelen her kişi geriye kalan küllerimi savurmakta, yüreğim yanmakta... ümidim biraz daha kırılmakta. oysa dedim ya alışkındım yalnızlığa, suskunluğa. yanmamalıydım bu denli, yıkılmamalıydım. ama inanın olmuyor işte yüreğim kendi çığlığında boğuluyor yoruldum!!! diye ve bu çığlıkları sadece ben duyabiliyorum, bense nolur vazgeçin diyorum yüreğimi acıtmaktan ve vazgeçin bu küllerden yüreğim yorgun ben yorgun!.. yeterince acılarım, yeterince yalnızlığım ve yeterince bezginliğim var yaşama karşı incindim yeterince bir de siz incitmeyin nolur diyorum içinde boğulduğum ve kimsenin duyamadığı çığlıklarımla...yeni dostlklara ümit beslemek diyedirki, sonunu bildiğin halde yeniliklere ürkek adımlar atmanın anlamsızlığını kavramak bu denlimi zor, bu denlimi uzak! ailem ve dostum yeterli bu acılı yaşama, anlamak bu denli zor olmamalı!!! dimdik durmalıyım bu zorlukların karşısında ve yüreğimi zorlamalarına izin vermemeliyim duyarsızca...

ve tekrar merhaba sonu gelmez yalnızlığım, tek kişilik yaşantım! ankaranın anıı_karalığında yalnızsın unutma, kara anlara aldırma. tek kardeşin var burda yanında, bir tek "bidenen". kara gözlerini dikme yeni dostluk umudu taşıyan ufuklara! bu denli saf olma acımasız hayat karşısında, o o dostluğu bir kez çıkarır karşına :) yakaladın yakaladın yoksa kaçırırsın bu fırsatı hayat boyunca. sen bunu kazanmışken neden fazlasını beklersin yetinmeyi bilmezmiş gibi.alış ve vazgeç, yenisi yok, olmayacak... yalnızlığım ve suskunluğumla tekrar ben varım buralarda...



işte tam anlamıyla olmasa da sanırım oldu. tam isteğime kavuşamadım ama... dördüncüsünde ancak bu kadar dile getirebildim...

20 Şubat 2008 Çarşamba

ankaraya dair...

sahte bir gülüştü ıssız ankara gecesinde yüzüme yerleşen. ankaralılaştığımın ayrımındayım artık, ne yazık ki desem bile... belki o hayatın en acımasız yönlerini yansıtmasıyla bunu kazandırdı bana ve sevdiğim bir çok kişiye. belki biz hiç onun kadar gerçekçi, onun kadar kara yaşamadık anlarımızı ona gelene kadar.
ama burdaydık artık ve ister istemez karşılaşmıştık her anı kara geceleriyle. sahte gülüşlere alışmanın tek nedeni bizdik belkide, tek kaynağı biz...
istemeden kobay olmuştuk tüm özlem ve hasret denemelerine, bu şehrin.kanata kanata acıta acıta ve kabullenerek bu sonu bilinmez deneylere istemeyerek de olsa bile bile katlanmıştık! daha fazla nasıl acıtabilirimin hesabındayken bu şehir, ona aşık olanı onu özleyeni hemen koparı vermişti kendi adından, kendi anıı_karalığından. "hasretin nazlıdır ankara" diyenlerin hiçbiri kalamamıştı bu şehirde istediği kadar. şehir amacına ulaşmış hasretlerin en büyüyünü yaşattıktan sonra kendini sevdirmeyi başarmış ve bağrından koparıp atmıştır bu ankara aşığı kişileri, acıtacak yeni bir yöntem bulmanın keyfi ile...

peki ben ne zaman sevecem bu şehri, ne zaman özlemiyle yanıp tutuşacam?artık sevmek istiyorum ve kurtulmak belkide..gidişim ve gitmek güzel olsun bu şehirden. bırak beni ankara, bırak beni... seni sevmemi, sana aşık olmamı beklemeden bırak n'olur!... yeterince acıttın yüreğimi, yeterince kanattın benliğimi. daha fazla sana benzeyemem bekleme bunu benden.

bırakta kurtulayım karalardan, en kara anlarımdan...


yalnızlığımın yansımasıydı sessizliğim..uzun zamanlara yayılan suskunluğumun tek ortağı olmuştun ey canımın cananı...şimdiki suskunluğumsa sana olan aşılmaz mesafeler.

suskunluğumu gözlerimde yorumlaman, her bakışıma anlam katman, yalnızlık kokan duruşuma sevda yüklemendi seni vazgeçilmez kılan...
ankaranın en anlamlı anlarıydı senin soluğunu taşıdığı anlar, kara olan anlarının en anlam kazandığı zamanlardı...şimdi ankara yine kendi anıı_karalığını yaşamakta.. o suskun, ben suskun, suskunluğumsa senin özleminle yanmakta!


şimdi sana sığındığım limana özlem duymaktayım can yoldaşım, özleminle yanmaktayım...yalnızlığım kavurmakta yüreğimin en kuytu köşelerini, canım acımakta, suskunluğum artmakta günbegün...seni özledim gönül sızım,yalnızlığımın limanı...


unutulmamak dileğiyle yüreğimdesin...

aşk neydi acaba... bir tohumu toprağa ekip beslemek, büyütmeye çabalamak...

zor iş bu yükü yüreklilikle taşıyabilmek.yapabilirmi her insan tohumu canı_yürekten gözbebeği gibi benimseyebilirmi.sadece kendisine değil iki kişiye ait olduğunu kavrayabilirmi?

yeni filizin sararan yapraklarını geçmişin izlerini taşıması için zorla tutmaya çalışırmı ilişkiyi yıpratacağını bile bile...kara bir gölge gibi...ki o insanı geçmişiyle kabul etmişken bu gölgenin ardından gitmeye çalışmak nedendir.kime ne kazandırmıştır bugüne kadar, acı ve ızdıraptan başka...

nereden mi çıktı? bu bir arkadaşın acısının yansımasıdır, ancak nerdeyse hepimizin başındadır aynı sorun. bugün olmazsa yarın o da olmazsa geçmişte mutlaka yaşamışızdır bu acıyı, kanata kanata yüreğimizin en derinlerinde...

şimdi yalnızlık mı, yoksa bu sorunları göze alarak büyük bir ceseretle yeni bir ilişkiye başlamak mı daha az acıtır yüreğimizi...

19 Şubat 2008 Salı

merhaba


küçük bir merhabadır yüreğimden ilk dökülen

uzun uzadıya yazılan yazıların yanı sıra belki çok sıradan belki çok anlamsız yazılarım olacak bunlar için şimdiden özrümü kabul edin :(

sahte bir gülüştü boğazıma düğümlenen,
kimsesiz tebessümdü yalnızlığım...
yalnızlığımın tek limanıydı zeytin karası gözlerin,sahipsizliğimin tek sığınağı...

şimdi limansız sahipsiz kaldım...okyanus ortasında susuz...
yalnızlığım ve sessizliğimde boğulur oldum...
seni çok özledim gönül limanım, çok yalnızım!...

sana ve sensizliğe dair küçük bir yazı bu..

tekrar merhaba yeni kalemim. güzel şeyleri paylaşmak dileğiyle....