3 Ocak 2010 Pazar


yüreğimde çağlayanlar kopmakta..
sana hasret duyduğum onca zaman
ardından
burada
Yanımdasın

aklımda saklısın

Kokun yüreğime işlemekte
sarılmak
Hasretleri dindirmek
Gideceğini bile bile
yokluğunun farkındalığı
Metal soğukluğu iki beden

Sana hasret zamanları dindirdim
Birazdan ‘biz’ olmaktan,
Iki beden olmaktan
sıyrılıp
metal yığını olacak yürekleri bileyleyeceğim
dokunmadan taşıyarak
acıyı

Yüreğime verdiğin sancıda
yokluğun.
Çağlayanlar,
fırtınalar kopar zamanın içinde
sevgim acır, can tutuşur
Sana hasret gecelerde..

Şimdi burdasın ;
iki soğuk metalde ayrışır zaman
geceyim
gündüzsün
aklımda darmadağın
sevginin sıcaklığında
metalin ergime noktası
ayrışıyorum eriye eriye..
hasret bir yana
zaman bir yana-yakıla..

14 Aralık 2009 Pazartesi


hiç aklımda yoktun
habersizdim
suskun geldin
sinsice yerleştin
nasıl olurda taş duvarlar ördüğüm yüreğime
seni kendi ellerimle koymuşum.
neyin farkındasızlığı bu eyy hayat.


nedensizdi kaçış
sıradan el tutuşlar,
sahte bakışlar,
ve;
yalnızdı taş tutmuş yürekler...


bu dökülen gözyaşı
acının, ızdırabın kanıtıdır.
taş tutan yüreğin söküldüğü
bağrın için için sızladığı andır...
bu yürek;
kimi zaman masum, kimi zaman taştır.
eyy aşk
varlığınla mazlum
yokluğunla gaddarsın..

12 Aralık 2009 Cumartesi

şimdi bıraksam avuçlarına yüreğimi, senindir desem..kabullenir misin onu; imgelerin, cümlelerin, ekmeğin, suyun, acıların, sevdaların, aşkların, hüzünlerin, benliğin..kısacası herşeyinmiş, kendininmiş gibi kabullenir misin?? koynuna alır mısın??

yoksa kaçarmısın uzaklara ardında bıraktığın felaketi görmeden, umursamadan...
bunu hesaba katmadan aldım seni yüreğime... geleceği hesaplamadan, planlamadan.. senindir dedim bu can, bu ruh.. sesine şiirler biriktirdim, sesine hasret gecelerde.. sesin oldu sesim, sesin oldu beynim.. bir oyuna başladık sensiz gecelerde...seni anımsadım karanlıkta, siluetini çizdim seni görmeyen aynalara, gözlerine baktım o aynalarda.. benim olan, ama seni yansıtan gözlerime..şiir dinledim sesinden, mum eşliğinde tütsü kokusunda.. sonra geceler geçti, günler ardı sıra sıraladı karanlığı.. sesin her gece eşlik etti sensiz gecelerime, ışık tuttu karanlıktaki ruhuma.. bende bir sen, sende bir ben..bir canda iki ruh vardı; insanlardan gizli, insanlardan saklı, sessizlik ve karanlığın içinde bir mum ışığı, iki benlik.. kimseler duymasın, kimseler bilmesin istedik bu iki yalnızı.. kimi zaman yalnız bir liman, kimi zaman limansız bir gemi oldu yürekler.. ama birdi yalnızlıkta..oysa bunlar bendeydi, sende değil..canlar bendeydi, düşler bende... şiirleri ben okudum sesinden, ben dinledim yürekten.. sense başka bir yürek taşımaktaydın şiirlerinde, suskunluğunda...
sonra...
sonra kelimeler böyle döküldü mısralara, kâğıt aklığı düşlerime.. bu mısralara dökülürken hisler, benliğin eşlik etmekteydi yapayalnız geceme, düşlerime.sol tarafımdaydı ruhun, varlığın..gerçekte haberdar olmadan bu cümlelerden, izlemekteydi düşlerimin yerini aldığı satırları.. yanımdaydın, sol tarafımda...
sen ise başka yolculuklar planlamaktasın, başka bir yürek ile... düşlerinde bana yer yok, hayallerde ben yokum..planlar bensiz, ben plansız..
ve.. ve kaçınılmaz son:
gecenin hüznüne eşlik eden yüreğime eşlik etmekte gecenin yalnızlığı..

şimdi gittin, artık yoksun..kimsesiz bir çöl hüznü taşır benliğim.. alışkanlığım olmuş benliğin, sesin.. sesinden şiirler dinlemek vazgeçilmezim olmuş senin haberin olmadan.. çünkü aslolan sesin hiç şiir okumadı bana, hiç eşlik etmedi farjad tınısı taşıyan gecelerime.. sesine şiirler biriktirmiştim suskun, kimsesiz karanlığımda..bunlar vazgeçilmez düşlerdi yüreğimde, senden habersiz, varlığının olmadığı düşler.. kaçınılmaz sondu bu yaşanılanlar.. bunu bile bile başlamıştım bu serüvene.. gündüze eşlik etmeyecek düşlerdi kurulan saat tik-tağında.. düşler gecenin saatinde yer almaktaydı, gündüze aktarılamadı.. sonunu bile bile başlamak mantıklımıydı, değilmiydi bunu hesaplamamıştım ilk defa.. gidişin yüreğimi çöl rüzgârına teslim etmişti.. yele eşlik etmekteydim, savrulmaktaydım bir bilinmezliğe, bilmediğim yeni yalnızlıklara...elimde, avucumda bir avuç yalnızlık...
şimdi..sen..yoksun...ben....

23 Mayıs 2009 Cumartesi

...umut...
bilirmisiniz umudu, taşırmısınız kuytularınızda... ben bilmem... hayal kurmam, plan yapmam... düşlemem mesela geleceği.. sadece yaşarım; günümü, bugünümü ve genellikle geçmişimi... bu nedenledir ki umut taşımam geleceğe dair.. bu nedenledir ki düşlemem geleceğimi...
sonbahar yaprakları gibiydi hayallerim, umutlarım.. esen her yel savurdu yapraklarımı, kırdı dallarımı.. sonra sonsuz bir boşluk kaldı; benim içinde savrulduğum.. yeni esen rüzgârlar ne tarafa savrursa o yönde gidiyorum.. benden çok beni savuran yellere değer veriyorum hayatımda.. işte bu nedenledir ki tek kişilik ve bana ait olmayan bir yaşam sürmekteyim geçip giden hayat serüveni içerisinde... yüreğimde var olan tek umut, yeşerttiğim tek gonca: beni savuran rüzgârların sahibi olan yüreklerin mutlu olması.. işte umut.. işte umudum... bunun dışında tüm dileklerim ve umutlarım sözlerimdedir, gözlerimde ve yüreğimde değil....
bir kitap sayfasında yaşarım, bir melodi tınısında, bir sonbahar yaprağında.... serüveninizde yer alırım.. sonra kaybolurum hayatınızdan, hayallerinizden, umutlarınızdan.. savrulmuşumdur yeniden başka bir serüvene, başka bir yelin isteğiyle..
...
gün ağardı, kuşlar güzel bir melodi tutturdu, doğaya eşlik etme vakti...
gününüz aydın olsun...
yeni bir serüven başlıyor yeni rüzgârların eşliğinde.. belki bir serüvende beni çağırırsınız, belki bir serüveninizde size de eşlik ederim... hayata, hayatınıza dair umudunuzu yitirmemeniz dileğiyle, şimdilik hoşçakalın...
....kırılgan...
sözlenecek cümleler gizlenir gözlerimin en derin noktalarına, yüreğimin solgun sayfalarına..

...yağmur yağıyor yüreğim.. yağmur temizliyor tüm sokakları, tüm acıları.. yağmur yağıyor segili.... yüreğimin yağmurları dinmiyor geceler boyu.. sonra bir dinginlik çöküyor yüreğimin yangınına. açılmamış sayfa bırakmıyorum yüreğimde... açtıkça acıyor, açtıkça kanıyorum.. kanadıkça tazeleniyor, büyüyor, yaşlanıyorum..... yaşlandıkça çocuk masumiyeti yüreğimi sarıyor yeniden, yeni sevgiler barındırıyorum insanlara.. acılarım arttıkça sevgilerim de artıyor.. seviyorum ve kırılıyorum...

...
sokaktayım..
karanlık sokakta yalnız yüreğim.. bir sokak lambasının ışığı süzülüyor sokak başından.. yaklaştıkça büyüyor aydınlık.. geride bırakıyorum aydınlığı. evler karanlık bir geceye dalmış.. bir kaç ışık hüzmesi dikkatimi çekiyor..kim var diyorum, acaba bu saatte ne düşünüyor??? belki oradasındır diyorum.. orada olan da belki hayatıma girecek diyorum.. hayatımın herhangi bir evresinde, herhangi bir anında karşıma çıkacak.. herhangi bir insan olacak HAYATIMDA.. benim olmayan tek kişilik yaşantımda... belki o da acıtacak yüreğimi farkında olmadan, belki sızılarım artacak, sonradan açılacak bir yarada o bırakacak yüreğimin en kuytu yerine.... belki...... gülümsüyorum, selam veriyorum 'belki' hayatıma girecek insanlara... yürüyorum sokakta.. kulağımda bir senfoni.. derinden gelen bir melodi.. sokağın sessiz haykırışı eşlik ediyor bu eşsiz senfoniye, sonra yüreğim ve çığlıkları katılıyor orkestraya.. duyuyorum... Beethoven'ın duymayan kulaklarındaki haykırışlar gibi içimdeki ve çevremdeki sesler, Beethoven oluyorum bir anda.. sonra Mozart.. sonra Farid Farjad.. sonra bir bağlama tınısı yükseliyor Erdal Erzincandan.. sonra... sonra dağların ve ormanların sesi çağlayanlar eşliğinde katılıyor..... sonra bastırıyor bir kız çocuğu sesi tüm orkestrayı... MASAL diyorum.. bu masal..... sonra.... masal bitiyor....
sessiz bir çığlığa gömülüyorum yeniden.... sokaklar susuyor, Beethoven duymuyor yeniden, Mozart susuyor, Farjad kemanını bırakıyor, bağlamalar gömülüyor karanlığa..çağlayanlar kuruyor, dağlar SUSUYOR... Masal da...
yürüyorum sessiz, suskun, yalnız, kimsesiz.. sustukça gömülüyorum karanlığa, gömüldükçe susuyorum karanlıkta....
yürüyorum..
gece güne devretmekte zamanı, saatleri.. dünya günaydın demek için hazırlık yapmakta...
...
GÜNÜN AYDIN OLSUN dünya.... görüşmek umuduyla...

16 Ocak 2009 Cuma


masumsun...

gözlerinde hayata karşı korkular, cesaret ve esaret...

gözlerin masum..

yaşamaya istekli, acılara göğüs gerecek kadar cesaretli, bir serçe kadar çekingen ve ürkek...ama masum...

hayat sana en az senin kadar büyük bir güzellik versin Masum Güzel...hayat sana güzel yüreğindeki ve hayallerindeki sevgiye layık bir sevgi versin...

hayat sana hiç kıymasın......

masum...güzel...

Gözlerin de bin hüzün, bin ayrılık, bir umut…umutsuzlukta bin bekleyiş, bin sevda, bin hasret…yüzündeki her çizgi yılları yansıtan ayrı bir acının eseri, her biri bir acının özeti…varlığı hayatın, yaşamın, acının, sevginin ve sevdanın kanıtı.. en büyük ispatı…Parmakları ağzından dökülecek isyanı bastırmak istercesine kapamış, kenetlemiş dudakları birbirine...Yine yürekte patlamakta çığlıklar, yine sessiz bir çığlıkta boğulmakta…